Onlar hiçbir zaman “özel bir gün” insanı olmadılar.
Ne yıldönümü kutladılar ne de birbirlerine abartılı hediyeler verdiler. Ama market dönüşü küçük bir not bırakmayı, sessiz bir kahve hazırlamayı hiç aksatmadılar.
Bir gün, vitrinde bu yüzüğü gördüler.
Birbirlerine dönüp aynı anda söylediler:
“Bu… senin parmağına yakışır.”
Ne söz verdiler, ne nişan yaptılar.
Ama bu yüzüğü birlikte seçtiler.
İkisi de takmadı.
Sadece çekmecede durdu, aynı yere koyuldu.
Ve ne zaman tartışsalar, biri gidip çekmeceden çıkarır, masaya koyardı.
Bu yüzük konuşmazdı.
Ama her defasında söylenmemiş her şeyi söylerdi.
Bugün hâlâ birlikte yaşıyorlar.
Yüzük hâlâ takılmadı.
Ama hâlâ onların en güçlü iletişim biçimi:
Aynı şeye bakıp, aynı şeyi hissedebilmek.